Alevilere Hakaret Ettiğim İFTİRASINA cevap
30 Haziran 2014
Basın Açıklaması
Bugün bazı basın-yayın
organlarında, yazarı olduğum bir ders kitabında geçen bir örnekten yola
çıkılarak, “Alevi düşmanlığı yaptığım”, “Alevilere dönük ayrımcı söylemlerde
bulunduğum” "Alevilere hakaret ettiğim" tarzında haberler yapılmış, sosyal medya üzerinden de bu bilgiler
hızla yayılmıştır.
Bu haberde yer verilen bilgiler eksik
ve yanlış olup gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır.
Kitabımda bana ait Alevileri
kötüleyen, yeren, hakaret eden hiçbir ifade yoktur. Bir Türkolog olarak mesleki
hayatımın önemli bir kısmını Alevi-Bektaşi kültürünü öğrenmeye adadım.
Aleviliği Türk kültürünün ve Türkçenin en temiz korunduğu, yaşandığı ve
geleceğe aktarıldığı bir inanç alanı olarak görürüm. Hiçbir yazımda
Alevi-Bektaşi inancına sahip olanlarla ilgili olumsuz ifade geçmemiş, tam
tersine derslerimde öğrencilerime her etnik kökene, inanç biçimine ve her
yaşama tarzına saygıyı öğütlemişimdir. Bir Türk dili ve kültür tarihi
araştırmacısı olarak Alevi-Bektaşi metinlerini, kendi medeniyetimi öğrenmek
için okurum ve çalışırım. Şah İsmail Hatayî üzerine yapılan bir yüksek lisans
tezi, esasen benim yönetimimde çalışılmıştır.
Bugün üniversite eğitimi içinde
lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde yetiştirdiğim, emek verdiğim sayısız
Alevi öğrencim ülkenin dört bir yanında editör, öğretmen, öğretim görevlisi ve
gazeteci olarak görev yapmaktadır. Bu istenmeyen
olaydan ötürü onlarca eski öğrencim
arayıp üzüntülerini bildirdiler. Öğrencilerim benim ayrımcılık yapmayacak bir
insan olduğumu biliyorlar. “Birlikte basın açıklaması yapalım” diyen eski
öğrencilerime de teşekkürlerimi sunarım.
Hazırlamış olduğum ders kitabı,
Osmanlı Türkçesini öğretmek için yazılmıştır. Bu kitapta Arapça kalıp ifadelerin
öğretilmesi amacıyla yüzlerce kaynak metinden örnek cümleler kullanılmıştır. Habere
konu edilen ifade, nadir bulunan bir kalıba örnek olarak alınmış olup doğru
şekliyle şudur: “Kızılbaş-ı bed-âyîn –hazelehumullâh ilâ yevmiddîn- zamânında
namâz kılınmayup…” Bu ifadenin tercümesi kitapta tarafımdan verilmemiştir. Söz
konusu cümlenin günümüzün kavramlarıyla tercüme ettirilmesi sonucu, yanlış anlaşılma
ortaya çıkmıştır. Bu ibarenin tamamı şimdi Azerbaycan’da bulunan Gence
şehrindeki bir caminin, 16. yüzyılda Osmanlı fethinden sonra tamir
ettirilmesiyle ilgilidir. İbarenin geçtiği cümlenin tamamı ve çevirisi şu
şekildedir:
«Ve Cum’a
güni kal’ada (Gence Kalesinde) selâtîn-i Sebüktekin zemânından bakıyye
kadîmü’l-binâ, niçe yıllar ma’bed-i ehl-i sünnet ve cemâat olup Kızılbaş-ı
bed-âyîn –hazelehumullâhu ilâ yevmi’d-dîn- zemânlarında namâz kılınmayup battâl
kalup terk olunmağla harâba müşrif olan musanna’ binâ Beytullâh-ı şerîf
ki müteferrika ağalara ta’mîri ta’yîn olunmışdı.» (Selaniki Tarihi, Hazr. Mehmet
İpşirli, s. 208).
(Tercümesi
= Cuma günü Gence kalesinde Sebüktekin sultanları (Selçuklular) zamanından
kalma eski bina nice yıllar ehlisünnet mabedi iken kötü töreli Safeviler
zamanında -Allah onları kıyamete kadar küçük düşürsün- içinde namaz kılınmayıp
boş kalmış ve terk edildiğinden bu güzel cami yıkılmaya yüz tutmuş iken tamiri
için müteferrika ağalarına görev verilmişti.)
Görüldüğü gibi bu cümlede Alevilerden hiç bahsedilmemekte, olay Türkiye sınırları dışında geçmektedir. Bir tarih kitabından alınmış olan
bu cümlede “kızılbaş” ibaresiyle kastedilen, Safevilerdir. Osmanlı tarih
kitapları Safeviler hakkında benzer yüzlerce ifadeyle doludur. Yaklaşık beş yüz
sene önce kendi şartlarında yazılmış bir tarih kitabından örnek olarak alınan
bu cümleyi tamamen yanlış ve ilgisiz bir şekilde çevirip günümüz Türkiyesine
uydurmak, sonra da Hayati Develi’yi Alevi-Bektaşi toplumuna hakaret etmekle
suçlamak, en hafif ifadeyle insafsızlıktır.
Ben, Türkiye’yi bütün dilleri,
inanç biçimleri ve sesleriyle bir bütün olarak görüyor ve bu bütünlüğü sürdürmenin;
bütün kesimlerin yaşama ve inanma biçimini korumanın en kutsal görevimiz
olduğuna inanıyorum.
Kitaptaki yanlış anlaşılmaya
müsait ifadelerin yeni baskılarda çıkarılması gerektiği ilgili Kurum’a da bildirilmiştir.
Yüzlerce yıl önce yazılmış bu ifadeler, dönemin gergin politik çekişmelerinin
ürünüdür. Kişisel olarak, bu çağ dışı ifadelere katılmam da mümkün değildir. Yanlış
bilgiye ve yanlış tercümeye dayanan ve aslâ bana ait olmayan bu ifadelere
dayandırılmış bu haberlerden ötürü Alevilerin kalplerinin kırıldığını görüyorum;
bu yüzden, çok muhabbet beslediğim Alevilerin her birinden ayrı ayrı özür
diler, onları gönülden selamlarım.
Prof.
Dr. Hayati DEVELİ
Yorumlar