Başbakan Türkçe Konuşmalıdır!
Türkiye zorlu bir geleceğe hazırlanıyor…
Bitip tükenmek bilmeyen enerji kaynaklarını elleri altında
tutmak isteyen güç birliği, bizim coğrafyamızı yeniden şekillendirmeye gayret
ediyor. Bunun için her yolu kullanacağını, her taktiğe başvuracağını ve asla
ahlâkî bir sınır tanımayacağını çoktandır öğrenmiş bulunmaktayız.
Bu güçbirliği sadece etrafımızı değil, içimizi de usta bir
terzi maharetiyle biçimlendirmeye, sevdikleri deyimle, dizayn etmeye çabalıyor.
Burada da hiçbir ahlâkî sınır yok… Siyaset, para, medya, akademi… aklınıza ne
gelirse bu gayriahlâkî tasarımın edevat çantasında bulunmakta ve
kullanılmaktadır… Bunu da yıllardır görüyoruz...
Etnisite veya inanç bahaneli bir iç çatışma… Aynı dürtülerle
güdülenmiş bir bölgesel savaş… Olmazsa gözlerini karartıp bir dünya savaşı… Her
ihtimal kapıda…
Türkiye böyle bir geleceğe nasıl hazırlanmalı?… Kırılabilir
görünen bütünlüğünü nasıl korumalı?.. Hatta daha güçlü bir savunma çeperi
oluşturabilmek için kendi dışına uzanan bir güçbirliğini nasıl hayata
geçirmeli?... Bu, işte ve fikirde birlik gerektiren büyük bir hamledir…
Türkiye güçlü iktidara önümüzdeki on yıllarda daha çok
ihtiyaç duyacak… Türkiye halkı bu ihtiyacı hissetti ve Cumhuriyet tarihinde
görülmemiş bir şekilde bir yönetim gücü oluşturdu… Yine bu süre boyunca hiç
görülmemiş bir şekilde bu güçbirliğini koruyor, sürmesini istiyor…
İçten ve dıştan gelen türlü boyalara bürünmüş saldırıların
bu güçbirliğine saldırı, yani Türkiye'nin geleceğine saldırı demek olduğunu
hissediyor… Türkiye halkı geleceğine ve kendi coğrafyasının geleceğine sahip
çıkıyor. İrfanî bir hissi kable'l-vukû.
Son zamanlarda siyaset sahnesinde olup bitenin künhüne vâkıf
olan bir yazıyı ise sahnedeki temsilin oyuncularından biri olan cerîdede
okudum.
Tolga Tanış'ın yazısının başlığı "Yeni Başbakan
İngilizce konuşmayacak!"
Yeni başbakanın bir Avrupa lisanını tekellüme iktidarı olur
mu olmaz mı bilemem… Ama tıpkı sayın yazarın dediği gibi İngilizce yahut
Almanca konuşmayacak olması kesin ve gereklidir.
İngilizce yahut Almanca (hadi bazen Fransızca) biliyor
olmak, bu gibi makam ve mevkiler için okumuşluk, aydınlık, iyi eğitim görmüşlük
gibi algılansa da esasen bir maruz kalmışlık da ifade eder… Bilhassa bu
lisanları Mr. Brown ve familyasının hayat hikayesi üzerinde ve biyoloji,
matematik, din bilgisi öğretmenleri elinden, olmadı Taksim, Kadıköy
kurslarından değil de bu dilleri konuşan devletlerin kurduğu/desteklediği
liselerden, üniversitelerden, onların kucağında öğrendiyseniz, kuvvetle
muhtemeldir ki, maruz kalmışsınızdır.
Ne'ye maruz kalmışsınızdır?...
O dili konuşan halkın yaşama biçimine, dünyayı algılayışına,
zihniyetine, iyi ve kötü/doğru ve yanlış tasarımlarına maruz kalmışsınızdır…
Varoluşu, onların terminolojisiyle anlar, idrak eder hâle
gelmişsinizdir…
Onların dostluklarını kabule, tebrikleriyle iftihar etmeye
maruz kalmışsınızdır…
İngilizce, yani İngiliz gibi; Almanca, yani Alman gibi
düşünmeye maruz kalmışsınızdır…
Telkinlerine maruz kalmaya maruz kalmışsınızdır…
Onların gücünü ve üstünlüğünü kabullenmiş; onlardan korkmaya, dayatmalarına boyun eğmeye
maruz kalmışsınızdır…
Etrafımızı ve içimizi kan gölüne çeviren güçbirliği Türk+çe
konuşan, duyan ve anlayan bir liderliğe tahammül edemiyor. Oysa bizim
ihtiyacımız olan, olmazsa olmazımız olan Türkçe konuşan ve anlayan, dünyayı
böyle yorumlayan bir liderliktir.
Bu yüzden, evet, Başkan Türkçe konuşuyor, Başbakan da Türkçe
konuşmalıdır.
Yorumlar